KESK'ten Samsun'da Bütçe Eylemi
Süleymaniye Geçidi’nde bir araya gelen KESK Üyeleri Bir basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasını okuyan KESK genel Sekreteri Şenol KÖKSAL açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Emeği ile geçinen kesimler olarak, halk olarak her geçen gün daha fazla yoksullaşıyoruz. Daha fazla güvencesiz hale getiriliyoruz. Ülkeyi yönetenler ise yıllardır anlattıkları masallara yenilerini eklemeye devam ediyor.
Yıllarca “2023’te kişi başına milli gelir 25 bin dolar olacak, işsizlik %5’e, enflasyon tek basamaklı rakamlara inecek. Türkiye dünyada ilk 10 ekonomi arasına girecek” masalını pazarladılar.
İşsizlerin sayısı 9 milyona ulaştı. Her 5 gençten biri, her 3 kadından biri işsiz.
Ülkeyi OECD ülkeleri içinde resmi enflasyonu en yüksek ülke durumuna getirdiler. Bugün enflasyon sırlamasında bizden sonra gelen ülkeyi tam (Macaristan) beşe katlıyoruz. Tüm dünyada gıda enflasyonu düşerken bizde artmaya devam ediyor. OECD ortalaması yüzde 8 iken biz %72 ile bunun tam 9 katı gıda enflasyonu yaşıyoruz.
Çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı TÜİK enflasyonunu katlıyor. Öyle ki bir bardak çay 10 TL, bir simit 10 TL. Dört kişilik bir aile üç öğün kişi başına bir çay bir simit tüketse bile aylık 7 bin 200 TL ediyor.
Açlık sınırı 16 bin TL’ye, yoksulluk sınırı 49 bin TL’ye dayandı. 85 milyonluk nüfusun 51 milyonu açlık sınırı,32 milyonu ise yoksulluk sınırı altında bir yaşam savaşı veriyor.
Çünkü ülkede emeklilerin yarısı en düşük aylık olan 7 bin 500 TL’ye, çalışanların yarısı ise 11 bin 402 TL’lik asgari ücrete mahkûm edilmiş durumda.
4 kişilik bir ailede tüm fertler asgari ücretle çalışsa bile yoksulluk sınırına ulaşamıyor. Ortalama kamu emekçisi maaşı ise “ilave seyyanen ödenek” oyununa rağmen ancak yoksulluk sınırının yarısına ulaşıyor. En düşük ev kirası bile asgari ücreti aşıyor.
Dolayısıyla aldığımız ücretle-maaşla ayın sonunu getiremiyoruz. En temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için borçlanıyoruz. Bu yüzden halkın kredi kartı borçları geçen yıla göre iki buçuk kat arttı. Bugün her 100 kişiden 12'si borcunu ödeyemediği için yasal takipte.
Tüm bunlar ortadayken iktidar hala “İşçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmedik. Yeni bir ekonomik modele geçtik. 2023 için vaat ettiğimiz hedeflere 30 yıl sonra ulaşacağız” diyerek hepimizle dalga geçiyor.
Oysa “yeni”, “rasyonel” diye sundukları modelin cilasını kaldırdığımızda da altından yine çalışanları ve halkı daha fazla yoksulluğa itmeyi hedefleyen bir saldırı dalgası çıkıyor. Bu saldırı dalgası için seçimden hemen sonra düğmeye bastılar.
· Daha bir yıl önce Cumhurbaşkanı ''Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece, faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecek” diyordu. Ama seçimleri kazanır kazanmaz bu sözleri unuttular. Nas söylemini rafa kaldırdılar.
KDV’yi ÖTV’yi, harçları, tüm kredilerin faiz oranlarını fahiş oranlarda arttırdılar.
Motorlu Taşıtlar Vergisini (MTV) iki kez aldılar. Ardından 1 Trilyon 120 milyarlık ek bütçenin de tüm yükünü vergilerle yine bize yıktılar.
“Enflasyonu düşürmek için tüketimi kısmamız, tasarrufu arttırmamız şart” dediler. Ama ne uçaklarından, makam arabalarından ne de lüks saray harcamalarından, üç dört yerden aldıkları maaşlarından vazgeçmediler.
Ama okul öncesi eğitimdeki yüzbinlerce öğrencinin 1 öğün ücretsiz yemeğini bile kestiler.
Saldırı dalgası bugün Orta Vadeli Program, Kalkınma Planı ve bütçe kanun teklifinden oluşan Bermuda Şeytan Üçgeni ile sürüyor.
Bermuda Şeytan Üçgeni ile:
Ücretlerimizi-maaşlarımızı gerçekleşen enflasyona göre değil, hedeflenen enflasyona göre artırmayı, böylece enflasyon farkı ödemesini kaldırmayı hedefliyorlar.
Emekli olma yaşını yükseltilmek, emekli aylıklarını daha da düşürmek istiyorlar.
Sosyal harcamalara, eğitim ve sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerine yapılan harcamaları daha da kısmayı, özelleştirmeleri tüm hızlıya sürdürmeyi hedefliyorlar.
‘Vergi reformu’ adı altında çalışanlara ve halka daha çok vergi, ‘esnek çalışma’ adı altında daha çok sömürü dayatmak, kıdem tazminatını ortadan kaldırılmak istiyorlar.
Kısacası eski dedikleri modelde cebimize giren, ücretlerimizi buharlaştıran el yeni dedikleri ekonomik modelde bugün boğazımıza sarılmaya çalışıyor.
İşte TBMM’de görüşülen bütçe kanun teklifi iktidarın “yeni” dediği ekonomik modelin bugün boğamıza sarılmaya çalışan elidir.
Bütçe teklifine göre önümüzdeki yıl devletin her 100 TL’lik giderinin 89 TL’si vergilerden karşılanacak. Peki vergiler kimden, nereden toplanacak?
Ne yazık ki tüm vergi yükü gelmiş geçmiş tüm bütçelerden daha ağır bir şekilde bize, emekçi sınıflara, halka yıkılmak isteniyor.
Merkez Bankası 10 gün önce 2024 için enflasyon tahminini %36’ya çıkardı. Milyonlarca kamu emekçisine 2024 yılı için hedeflenen enflasyon oranın 11 puan altında maaş artışı dayatıldı. Ama bütçe kanun teklifi ile toplanacak vergiler geçen yıla göre tam %132 artırılıyor.
ÖTV %175, büyük bölümü bizim maaşlarımızdan-ücretlerimizden kaynakta kesilen Gelir Vergisi %140, KDV %120, Damga Vergisi %160, Şans Oyunları Vergisi tam %320 artırılıyor.
Buna karşın, devlet toplayacağı her 100 TL verginin 25 TL’sinden vergi harcaması adı altında sermaye, patronlara getirdiği muafiyet ve istisnalarla vazgeçiyor.
Ayrıca 100 TL’lik kurumlar vergisinin 20 TL’si de Merkez Bankası, kamu bankaları ve TPAO, BOTAŞ, Elektrik Üretim A.Ş. gibi KİT’ler tarafından karşılanıyor.
Kısacası halk, çalışanlar vergi yükü altında ezilirken koca koca holdingler, şirketler, firmalar çalıştırdıkları asgari ücretli kadar dahi vergi ödemeyecek.
Peki büyük bölümü bize yıkılan bu vergiler nereye, kimlere harcanacak?
Toplanacak her 100 TL verginin:
17 TL’si iktidarın yurt dışından ve içinden aldığı borçların sadece faiz ödemesine,
16 TL’si savunma ve güvenlik harcamalarına,
5 TL’si “teşvik” olarak büyük patronlara, sermayeye
3 TL’si hizmet alsak da almasak da müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı, tünel inşaatı müteahhitlerine gidecek.
2006 yılında %40 olan genel kamu hizmetlerine ayrılan pay ise bu bütçede %29’a indiriliyor.
Üstelik eğitime ayrılan bütçenin bir bölümü CEDES gibi projelerle tarikatlara, cemaatlere, hısım akraba çevresinin kurduğu vakıflara, Diyanete aktarılacak.
Sağlığa ayrılan bütçenin 84 Milyar TL’si yani günlük 229 milyonu hasta garantisi verilen şehir hastanelerine gidecek.
Değerli Dostlar; kısacası bütçeden aslan payı ne eğitime ne sağlığa gidecek.
Çünkü aslan payı istisna, muafiyet, teşvik olarak sermayeye, patronlara gidecek.
Ülkenin ekonomisini göz gören çökertenlerin yarattığı borçların faizine gidecek.
Savunma ve güvenlik adı altında silahlanmaya gidecek.
Bütçeden milyonları yakından ilgilendiren sorunlara ayrılan pay ise tirajı komik seviyelerde kalacak.
Çünkü toplanacak her 100 TL verginin sadece:
4 TL’si yoksullukla mücadeleye
4 TL’si tarım ve ormancılığa
3 TL’si istihdama,
2,7 TL’si hukuk ve adalete.
Sadece 400 kuruşu kırsal kalkınmaya, 360 kuruşu çocukların korunmasına ayrılıyor.
Toplanacak her 100 TL verginin sadece 120 kuruşu bağımlılıkla mücadeleye, 53 kuruşu ise kadının güçlendirilmesine ayrılıyor.
Öte yandan vergilerdeki fahiş artışa rağmen bütçe 2 trilyon 652 milyar TL açık veriyor.
Ne yazık ki hala ‘hükümet yerel seçimlere giderken kesenin ağzını açacak, maaşları, ücretleri enflasyonun üzerinde arttıracak’ diyenler var.
Oysa bu iktidar yıllardır ne zaman kaşıkla verse kepçe ile geri aldı.
Son seçimden hemen sonra okul öncesi eğitimdeki bir buçuk milyon öğrencinin 1 öğün ücretsiz yemeğini bile kesenlerin yerel seçimlerden sonra ne yapacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek var mı?
KESK olarak iktidarın kendi eliyle yarattığı enkazın tüm faturasını emekçilere, halka yıkmak istediği bu bütçeyi kabul etmiyoruz.
HALKTAN, EMEKTEN YANA BİR BÜTÇE İÇİN:
Öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
Vergide adalet istiyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınmasını istiyoruz.
Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine, özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz.
Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını istiyoruz.
Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini istiyoruz.
Başta depremzedeler ve öğrenciler olmak üzere tüm dar gelirlilere kamusal, güvenli ve sağlıklı barınma olanaklarının sağlanmasını istiyoruz.
Eğitimin her kademesindeki çocuklarımız için 1 öğün ücretsiz, sağlıklı yemek istiyoruz.
Emeğe kölelik dayatan politika ve uygulamalara son verilmesini istiyoruz.
İnsanca yaşamaya yetecek, yoksulluk sınırı üzerinde bir ücret istiyoruz.
Bütçeden engellilere yönelik kamu hizmetlerinin geliştirilmesi için ayrılan payın arttırılmasını, kamuda engelli istihdamının arttırılmasını istiyoruz.
Yoksulluğu önleyici, dar gelirlileri koruyucu tedbirlerin hayata geçirilmesi için Temel Gelir Güvencesi istiyoruz.
%1’in çıkarı için %99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz.
2 Aralık Cumartesi günü İstanbul ve Diyarbakır’da hayata geçireceğimiz mitinglerle emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize, bütçe hakkımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Yıllardır yoksulluk, işsizlik ve yağma düzenin çarkları arasında öğütülen herkesi HALKTAN, EMEKTEN YANA BİR BÜTÇE için omuz omuza vermeye mücadeleyi birlikte büyütmeye çağırıyoruz.