Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Arıkan, Samsun’da konuştu

Arıkan program önceside düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.

Türkiye'nin gündeminin başta Gazze olmak üzere ekonomi ile ahlaki ve manevi tahribat olduğunu ifade eden Arıkan, basın mensuplarına yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

Değerli basın mensupları; Dün 21 Eylül esasen önemli bir gündü. 2001’den bugüne Birleşmiş Milletlerin kararı ile her 21 Eylül Barış Günü olarak kutlanıyor. Hatta bir de Birleşmiş Milletler Merkezindeki Barış Çanı çalınıyor. Ben öncelikle varsa, eğer denk geldiyseniz; Dünya Barış Gününüz tebrik ederim. Biz denk gelemedik. Maalesef biz bırakın barışı, huzuru; çatışmazlık ortamına bile razıyız. Birleşmiş Milletlerin, bugün Gazze’deki soykırımda desteğinin olduğunu belirtmek isterim.

Biliyorsunuz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı bulunan 5 ülke var: ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin. Unutulmamalıdır ki, Gazze’de Ateşkes çağrısını ABD iki kere veto etmiş, dünya kamuoyunun aksine gösterdiği tavır sadece yanına kar kalmıştır. Bu düzen, Siyonizm ve ırkçı emperyalizmin bir uzantısıdır. Bunun insanlığa saadet getirmesi mümkün değildir.

Çan çalarak, ruh çağırarak barışı arayan bir kuruluş dünyaya saadet getiremez. Bugün D-8, D-60 ve D-160 vizyonunu daha iyi anlıyoruz.

DIŞ POLİTİKA

Değerli basın mensupları; Maalesef Dış Politikada da pek parlak bir vaziyet yok. Gazze meselesinde kimin eli kimin cebinde belli değil. Soykırım ikinci yılına girerken iktidar Söylemde Gazze’ye eylemde ise İsrail’e destek olmaya devam ediyor. Vizesiz Avrupa hayal oldu, yakında Schengen vizesi için bile alarm zilleri çalacağa benziyor. Geri kabul anlaşmasıyla ne elde ettik bileniniz var mı? Yoksa bizim esnaf siyasetçilerimiz yine kandırıldı mı?

Avrupa'da aşırı sağın yükselişi Türk ve Müslüman nüfusu daha çok tehdit etmeye başladı. Üzüntümüzü ve kaygımızı artıran menfur hadiselerle daha sık karşılaşmaya başladık. Hükümet, hamaset ve tribünlere oynamak yerine hak ve özgürlükler eksenli daha aktif bir politika izlemeli. İslam karşıtlığının mülteci ve göçmen karşıtlığında ete kemiğe bürünmesinin daha derin yaralar açmasına izin verilemez.

Ümit ediyoruz ki, yarın Erbakan hocamızın mirası D-8 ile birlikte sadece Müslüman ülkelerde değil batıda da sükûnetin icracısı olacağız.

İKTİDAR YENİ GÜNAH KEÇİSİNİ BULDU: EYT

İktidar Yeni Günah Keçisini Buldu: EYT. Ekonomiyi bir türlü rayına koyamayan iktidar ve şürekâsı faturayı EYT’ye ve güya kendisini buna mecbur eden muhalefete kesti. EYT’liler yakında ekonomik krizin temel sebebi ilan edilirse şaşırmayalım. İktidar günah keçisi arıyorsa biz kendilerine yardımcı oluruz:

Köprüler için araç garantisi, Hastaneler için hasta garantisi, Gözleri ışıldayan hazine ve maliye bakanları, Kur Korumalı Mevduat için ödenen farklar, Faize giden alın terleri, Haraç mezat satılan kamu malları, Birden fazla maaş alan bürokratlar, Çiftçinin elinden alınarak tekelleştirilen tarım, Suriye politikasının maliyeti, Mısır politikasının maliyeti, Körfez ülkelerine dönük politikanın maliyeti, Yolsuzluk ve ihale fesatlarının maliyeti.

İktidar boş yere uğraşmasın hukukta, dış politikada, ehliyet ve liyakat meselesinde rasyonel hale gelinmeden; yolsuzluk, kayırmacılık ve ekonomik fesatçılığı ciddi manada önleyici tedbirler almadan ekonomik rasyonalizmleri hiçbir anlam ifade etmez, etmeyecek de.

.ENFLASYON

Güzel ülkemizin ekonomi imtihanlarından biri de Enflasyon! Görünüşe göre enflasyon, bir nevi “fitness programı” gibi. Market raflarında her gün fiyatları tekrar kontrol etmek, adeta bir beyin jimnastiği. Kasa fişini incelemek de artık göz sağlığımız için birebir; küçük rakamları okumaya çalışırken göz kaslarımız gelişiyor. Eskiden sadece domates almak sıradan bir aktiviteyken, şimdi adeta bir “strateji oyunu” haline geldi. Hangi markette, hangi saatte, hangi kampanya var? Domatesi bu hafta mı almalı, yoksa bir sonraki zamdan önce mi?

Enflasyon rakamlarını takip etmeye bıraktık. Herhalde TÜİK'in açıkladığı rakamlara iktidar da inanmıyor artık! Merdi Kıpti Şecaat Arz Ederken Sirkatin Söylermiş! Hükümet şimdiden Ocak ayında maaş artışı yapmamak için formül arayışına başlamış. Bu haberi vermek istemem ama maaş artışları artan fiyatlara göre değil, düşeceği düşünülen enflasyona rakamlarına göre yapılacak anlaşılan!

Çok ilginç, bir bakıyorsunuz, Baba ekonomist, Oğul ekonomist, Damat ekonomist... Sonuç ne? Türkiye enflasyonda, faizde ve daha nice olumsuz iktisadi göstergelerde dünya lideri.

NAKİTSİZ TOPLUM

Ekonomi yönetiminin son sürprizi ise insanlarımızı kredi kartlarına mahkûm etmek oldu. Nakitsiz toplum inşası belli ki birileri tarafından iktidara ihale edildi. İnsanlar kredi kartı kullanmak zorunda değildir, bankaların faiz sarmalına katılmak zorunda değildir. Kara paranın itinayla aklandığı liberal ekosistemde emeğin ve alın terinin karşılığı maalesef kredi kartı limitine hapsedilmiştir.

Bu milletin hassasiyetlerine, değerlerine uygun olmayan politikalarla günü kurtaramazsınız. Sizin için günü kurtarma aracı olan “Nas”a; gerçekten inanan bir millet var karşınızda. Amaç kayıt dışı ekonomiyi engellemekse buyurun önce; kara para aklayanı aklayan MASAK’tan ve hukuk sisteminden başlayabilirsiniz.

İnsanların alın teri dökerek kazandığı paraları nasıl kullanacağını belirlemek iktidarın inisiyatifinde değildir. Her gün faiz marifetiyle eksilen paranın kalanını nasıl ve hangi yoldan harcayacağını öğretmek iktidarın işi değildir. İktidarın görevi insanların refahını sağlamaktır. Bu konuda iktidarı uyarmayı çok önemli bir vazife görüyoruz.

OKULLARDA GÜVENLİK GÖREVLİSİ VE HADEME SORUNU

Değerli arkadaşlar bugün ülkemizin en acil çözülmesi gereken sorunu ekonomiden de önce Milli Eğitim’dir. Çünkü bizler Milli Görüş politikalarıyla ekonomiyi düzeltmenin zor olmadığını biliyoruz. Geçmişte bunu başardık. Vaat etmiyoruz biz bunu, ispat ettik! Fakat psikoloji altüst olmuş, gelecekten ümidi kesilmiş bir nesli düzeltmek maalesef en zor olandır. Bir ülkenin 30 yıl sonrasını anlamak için bakmamız gereken ilk yer okullarıdır ve okullarında verilen eğitimdir.

Okullarımızda öğretmen açığı şikayeti aldı başını giderken bir şimdi hademe ve temizlik sorunu giderek büyüyor. Sayın bakan soruları cevaplamaya bile tenezzül etmiyor; okullarda yaşananları da görmek istemiyor. Peki, bizler okullarımıza bakınca ne görüyoruz?

Hademeye asgarî ücret dahi veremeyen bir bakanlık yüzünden kir pas içinde olan okul binaları görüyoruz.

Öğretmen açığını atama ile çözmek yerine sözleşmeli öğretmenleri asgarî ücretin altında çalıştırarak çözmeye çalışan bir zihniyet görüyoruz.

Kendisine yakın olanı alabilmek için bu ülkenin pırıl pırıl gençlerini mülakat marifetiyle yıldıran bir despot zihniyet görüyoruz.

Yine bakanlık bütçe ayırmadığı için özel güvenlik tutamayan ve bundan dolayı silahlı saldırılara uğrayan idareciler, öğretmenler görüyoruz.

Bugün öğretmenine silah doğrultan öğrenciler var arkadaşlar. Daha 20 yıl önce bu ülkede öğretmene bırakın şiddet uygulamayı itiraz etmek bile edebe, ahlaka aykırıydı. Fakat eğitimin başsız ve denetimsiz bırakılması toplum psikolojisini ve sosyolojik değerlerimizi alt üst etti. Bugün geldiğimiz nokta kesinlikle bizim hak ettiğimiz yer değildir. Bunlar acilen değiştirilmelidir. Söylerken bile hicap duyuyorum ama öğretmene uygulanan şiddet doktorlarımıza uygulanan şiddet gibi normalleştirilmemelidir.

TÜRKİYE HIZLA ŞİDDET SARMALINA DOĞRU İLERLİYOR

Her geçen gün tüylerimizi ürperten yeni şiddet ve canilik vakalarıyla karşılaşıyoruz. Dizi izler gibi, neredeyse günlük rutinimiz haline geldi. Mafya ve çeteleşme o noktaya geldi ki Sayın İçişleri Bakanı kafasını kaldırıp bu konulara odaklanamıyor.

O nedenle de çocuklarımıza yönelik vahşet olayları konusunda bataklığı kurutmaya dönük önlemler almak yerine sineklerin peşine düşüyor iktidar. Şiddetle topyekûn mücadele mantığıyla hareket edilmeden mesafe alınamaz. Toplumla iç içe olan kamu görevlileri; tespit, bildirim ve önlemeye dönük olarak daha aktif hale getirilmeli.

Mahalle ve köy muhtarları, mahalle polislerimiz, kırsalda jandarmamız hatta imamlarımız daha aktif olmalı. İçişleri Bakanlığı yeni yol haritası belirlerken tespit, bildirim ve önleme mekanizmalarına daha fazla ağırlık vermeli. Tabi RTÜK’ü de yanına alarak. Diziler ve gündüz kuşağı programları şiddeti teşvik ettiği sürece şiddeti nasıl önleyeceksiniz?

TÜRKİYE’NİN GERÇEK GÜNDEMİ

Türkiye’de bu hayat pahalılığı almış başını giderken, yozlaşma, sosyal çürüme dört bir yanımızı çepeçevre sarmışken biz Türkiye’ye yine bambaşka gündemleri tartıştırıyorlar. Sizlerin de malumu birkaç gündür Anayasa ve özellikle Anayasa’nın 4. Maddesi yine tartışmaya açılmış durumda. Gördüğümüz kadarıyla, İktidar da, muhalefetmiş gibi yapanlar da, muhalefet de bu tartışmadan memnun! Şu an Türkiye’nin en önemli iki sorununa az önce değindim: Ekonomi ve Sosyal Çürüme.

Tekraren söylüyorum TÜRKİYE’NİN GERÇEK GÜNDEMİ VATANDAŞIN CEBİDİR, TENCERESİDİR; Evladının okuludur, yürüdüğü sokaktır. Bunun dışında neyi konuşursanız, bir anlamı yoktur!

SAMSUN ve SORUNLARI

Biz ne zaman vatandaşın ilk 4 maddesini konuşacağız? Ben Samsunlular’ın ilk 4 maddesini sayayım: İşsizlik, Trafik ve Otopark, Altyapı, Sosyal alan eksikliği. Bizim esas gündemimiz bunlar. İlk 4 maddemiz bunlar. Bundan 40 yıl önce bile Samsun çok daha yaşanabilir bir şehirdi. Nitekim Samsun Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi'nde 40 yıl önce 17'nci sıradayken, bugün 35'inci sıralara geriledi.

SAMSUN’DA İŞSİZLİK

İşsizlik şu an Türkiye’nin de Samsun’un ilk maddesi. İşsizlik Samsun bölgesinde %8,1 civarında. Daha acısını söyleyim, bunların %20’si, 18-24 yaş arasındaki gençlerimiz. Halbuki Samsun genç nüfus olarak ciddi bir potansiyele sahip, fakat değerlendirilemiyor. Ha bu arada sadece işsiz değil, işveren de büyük sıkıntı içerisinde. İşkur’a göre Samsun’da işverenlerin en büyük sıkıntısı yeterli mesleki beceriye sahip eleman bulamamak. Yani burada ciddi bir ilgisizlik ve plansızlık görüyoruz. Ceremesini de gençlerimiz çekiyor.

TRAFİK

İlgisizlik ve plansızlığı sadece istihdam değil, trafikte de görüyoruz. Bugün Samsunlulara mikrofon uzatıldığında ilk söylenen başlıklardan biri trafiktir. Şehir plansız büyümenin sonucu olarak keşmekeşe düşmüş durumda. Üstüne bir de otopark sorunu eklenince yaşam kalitesi ciddi oranda düşüyor.

ALTYAPI

Plansızlığın bir göstergesi altyapı. Samsun ve Sel artık birlikte anılmamalı. Fakat maalesef sel ve taşkın önleme projeleri rafta kaldı, başlayan inşaatlar çok yavaş ilerliyor. Mesela "Salıpazarı Barajı" diye bir projesi. Salıpazarı, Terme ve Çarşamba ilçelerimizdeki 152 mahallemizi sellerden, taşkınlardan koruyacak olan ana projenin İhalesi 2017'de yapıldı. İnşaat beş yıl sonra başladı, şimdiye kadar yüzde 20'sine ulaşılabildi.

 

2017 yılında bu barajın ihalesine çıkılırken hesaplanan maliyet 150 milyon lira, bugün ise 1 milyar 142 milyon liraya mal olacak. Yedi yıllık sorumsuzluğun bedeli tam 1 milyar lira. Bu süre zarfında yaşadığımız sellerde yitirdiğimiz canlar, sellerin hasada verdiği zararlar, kayıplar da cabası.

Tüm bu plansızlığı özetleyen bir bilgi vermek istiyorum: İştirakleriyle birlikte Samsun Büyükşehir Belediyesinin toplam borcu 11 milyar liranın üzerine çıkmış durumda. Bu borç en nihayetinde Samsun halkının sırtına yüklenmiş borçtur.

FINDIK

Bir de fındık meselemiz var. Dünya fındık rekoltesinin yaklaşık %70-75’inin ülkemizde üretiliyor ve biz bu fındığın %80’ini ihraç ediyoruz. Fakat maalesef bir türlü istenen verim ve kazanç elde edilemiyor. Türkiye fındık rekoltesinde birinciliğe oynarken; hiç fındık üretimi yapmayan Almanya’nın dünya fındık borsasının söz sahibidir.

Bugün Türkiye’de birim alanda üretilen fındık miktarının diğer ülkelere göre düşük olması nedeniyle, üretim maliyetleri yüksektir. Bunu da benim burada konuşmama gerek yok. Fındık üreticisinin feryadını duymayan kalmadı. Üretici perişan halde. Her sene aynı hayal kırıklığını yaşıyor.

Sezon başlamadan piyasada 110 lira olan fındık fiyatı, yeni sezonda TMO tarafından 130 lira olarak belirlendi. Bu serbest piyasada yine 110 lira demek. Her şeyin %100, %200 zamlandığı yerde, fındık üreticisiyle adeta alay edilmekte. Üretici devletin kurumlarıyla birlikte oyun kurmasını bekliyor. Kurumsal koordinasyonla kurutma, ambarlama ve satış desteği sağlanırsa; üreticiler kartel tüccarların eliyle ezilmez. Üretim maaliyeti de düşer.

KAHVERENGİ KOKARCA

Burada belki de gündeme getirilmesi gereken en önemli konu Kahverengi kokarca meselesi. Çok net ifade ediyorum: Devlet bu probleme doğal afet gözüyle bakmalıdır. Bu hızla yayılırsa ve mücadelede geç kalırsak birkaç yıl içerisinde fındık tarımını bitme noktasına getirebilir. Fakat maalesef üreticimiz kahverengi kokarcayla mücadele konusunda da kaderine terk edilmiş ve üreticimize "başının çaresine bak" denilmiştir. Bu konuda TMO’ya, Belediyeler’e, İl/İlçe Tarım Müdürlüklerine, Ziraat Kuruluşlarına ve Kooperatifler ciddi işler düşmektedir. En önemlisi, çiftçi üretici yalnız bırakılmamalıdır.

Ülkemizin en hızlı şekilde yönetmeyi ciddiye alan bir iktidara ihtiyacı vardır. Bu anlattığımız sorunların hiçbiri -altını çizerek ifade ediyorum- hiçbiri kronik değildir. Bunlar elbette çözülecek konulardır. Fakat bunu çözmek isteyen bir yönetime ihtiyaç vardır.

Biz Saadet Partisi olarak Türkiye’nin meseleleri ve çözüm yolları için ciddi çalışmanın ve gayretin içerisindeyiz. Başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere hemen hemen her yerde, Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak çalışmaları ya yapıyor; ya da başkası tarafından yapılanı destekliyoruz. Saadet Parti’mizin sonraki seçimlerde Türkiye için bir anahtar rol olacağına inanıyoruz.

Bu anahtar rol asla seçimlerde bir takım matematik hesapları bağlamında değil; Türkiye’nin yönetilmesinde, İyi yönetilmesinde olacak inşallah.