Samsun EMO'dan Nükleer Santral Uyarısı

Adnan Korkmaz, konu ile ilgili olarak yaptığı  açıklamada şu ifadelere yer verdi:

 

“13 yıl önce11 Mart 2011 tarihinde Japonya`da deprem ve tsunami sonrası Fukushima Daiichi nükleer güç santralında meydana gelen nükleer felaketin etkileri halen devam etmekte, eriyen nükleer reaktör çekirdeklerindeki nükleer faaliyetler gibi suya ve toprağa halen radyasyon salınmaktadır. Japon hükümetinin tüm çalışmalarına karşın santral alanının temizlenmesinde bir ilerleme kaydedilememiştir. Dahası reaktör çekirdeklerinin soğutulması için kullanılan ve radyasyona maruz kaldığı için santral alanında depolanan suyun miktarı, çok fazla arttığı ve depolama alanı bulunamadığı için seyreltilerek okyanusa salınmaya başlandığı bilinmektedir.  Japon hükümeti maliyeti hızla artarak on milyarlarca dolara ulaşan kazanın etkilerini gidermeye çalıştıkları yönünde açıklamalara devam etmektedir. Ancak 2011 yılından bugüne kadar geçen 13 yılda santralın olduğu bölgenin eski haline dönebileceği yönünde herhangi bir işaret görülmemektedir.

Fukushima nükleer felaketi olarak anılan bu elim olay nükleer santralların bir arıza veya doğal afet sonucunda neden olabileceği telafi edilemez insani, çevresel ve maddi hasarı Çernobil nükleer felaketinden sonra ikinci kez dünya kamuoyuna göstermiştir. Bunun yanında Ukrayna Rusya savaşı da nükleer santralların bir çatışma sırasında isteyerek veya kaza ile santralların füze ile vurulmasının bir atom bombası etkisi yaratabileceği olasılığını gözler önüne sermiştir.

Bunların bilincinde olan ülkeler için nükleer güç santralları yaklaşılmaması gereken ve mevcut olanlardan da bir an önce kurtulunması için yollar aranan elektrik üretim tesisleri olarak görülmektedir.

Diğer yandan tüm bu gerçeklere rağmen dünyanın en güçlü lobilerinden biri olan nükleer lobisi ise nükleer santral yatırımcıları ve yapımcılarının çıkarlarını ve kar hırsını öne çıkararak nükleer santral güzellemesi yapmaya ve bu yönde büyük çabalar harcamaya devam etmektedir. Nükleer santrallar sera gazı salımlarının azaltılmasının tek aracı gibi gösterilmekte ve bu yolla nükleer santral yatırımlarının artması sağlanmaya çalışılmaktadırlar. Bunun yanında küçük modüler santrallar (SMR) gibi düşük güçlü ama teknoloji, atık ve birim maliyet olarak büyük güçlü nükleer santrallardan farklı olmayan ve henüz ticari bir örneği bulunmayan nükleer santrallar pazarlanması yönünde ciddi bir kampanya olduğunu görmekteyiz.

Dünyada durum böyle iken ülkemizde yeni nükleer santral kurulması konusu yeniden gündemi meşgul etmeye başladı. İnşaatı devam eden ve tamamı Rusya devlet şirketi Rosatom`a ait olan Akkuyu Nükleer Güç Santralı (NGS) birinci ünitesinin önümüzdeki yıl devreye gireceği propagandası yapılırken bu santralın ilk reaktörünün üreteceği elektriğin %70`ini kamu şirketi EÜAŞ`a 13.25 ABD cent/kwh (bugünkü kurla 3,95TL/kwh) bedelle satacağı ve bu bedelin elektrik fiyatları ortalamasını ne kadar artırabileceği hakkında iktidar yurttaşlara hiç bilgi vermiyor. Bugün Türkiye piyasasında üretilen elektriğin ortalama satış fiyatının 2024 yılı için 2 TL/Kwh civarında olduğu ve Akkuyu NGS`den alınacak elektriğin bu fiyatın yaklaşık iki katı olduğundan hiç söz edilmiyor. Ayrıca Rosatom`un talebi halinde bu birim fiyat rakamının geçici bir süre ile 15.33 ABD cent/Kwh yani 4,9TL/Kwh) olabileceği bu fiyatında 2024 ortalama piyasa fiyatından yaklaşık 2.5 kat fazla olduğunu ve böylece Rosatom şirketine daha ilk yıldan yaklaşık 28 milyar TL piyasa fiyatından daha fazla bedel ödeneceği bilgisi verilmiyor. Neden aynı elektriğe bu kadar fazla ödeme yapılacağının hiçbir açıklaması yok. Akkuyu NGS`nin yapımına karar veren AKP iktidarını bu durumu açıklamaya davet ediyoruz. EÜAŞ tarafından yani yurttaşların vergileri "neden bu Rus şirketine ihtiyaç olmayan elektrik için fazladan ödeniyor?" sorusu cevaplanmalıdır.

Bütün bu gelişmelere ve gerçeklere rağmen, nükleer enerjiden elektrik üretmekte ısrarlı olan iktidarın,  iki, üç veya hatta dördüncü nükleer santral yapımı konusunda çalışmaları olduğunu, Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı çeşitli kereler ilan etmiştir. Yine aynı şekilde Mersin İlinde kurulmakta olan Akkuyu NGS`nin sahibi Rusya Federasyonu devlet şirketi Rosatom`un en üst yöneticilerinden birinin "Türkiye ile ikinci nükleer santral konusunda anlaşma aşamasına gelindi, yapacağımız yeni nükleer santral muhtemelen Sinop`ta olacak" beyanatı da, yeniden gündemin üst noktasına yerleşti.

Türkiye`de elektrik talebi son üç yıldır yerinde saymaktadır, hatta 2023 yılında bir önceki yıla göre %4.5 ekonomik büyüme rakamına karşın düşüş göstermiştir. Rosatom tarafından Sinop veya başka bir mahalde ikinci bir nükleer santral yapılırsa ve bu iki nükleer güç santralının yıllık üretimi 80 milyar kwh`a yaklaşacaktır. Bu ise önümüzdeki yılların elektrik talebinin uzun süre %20`sinin üzerinde bir orana tekabül edecektir. Almanya gibi nüfusu Türkiye`ye yakın ve sanayisi çok ileride olan bir ülke 2023 yılında yaklaşık 510 milyar kwh elektrik tüketmiştir. Dolayısı ile Türkiye de 2023 yılında 320 milyar kwh olan elektrik tüketiminin önümüzdeki yıllarda astronomik bir oranda artarak 700-800 milyar kwh`e yükseleceğini ve böylece nükleer enerjinin %10 seviyelerinde olacağını söylemek aldatıcı bir savdır.

Türkiye`de Rosatom`un sahip olacağı ikinci bir nükleer santralın yapılmasına izin verilmesi elektrik enerjisinde dışa bağımlılığı arttırmak bir yana,  elektrik enerjisi açısından doğrudan Rusya`ya bağlanmak ve bu alanda Rusya`nın hegemonyası altına girmek sonucunu doğuracaktır.

Bu durumun açıkça bir ulusal bağımsızlık sorunu gerçeği ile tüm toplumu, Fukushima nükleer felaketinin 13. Yılında bu felaketin devam eden etkileri ve ülkemizde Akkuyu ve yeni nükleer güç santralları yapılmasının ülke yararına olmadığı gerçeği ile nükleer santral yapım girişimlerine karşı bir kere daha uyarıyoruz.